31 Mayıs 2011 Salı

http://www.blogcu.com/blog-icerik/resim-goster/1306876004:yusufcakmanus:jpg
http://www.blogcu.com/blog-icerik/resim-goster/1306876004:yusufcakmanus:jpg
TANZANYA’DAN MEDRESE HABERLERİ- SEYAHAT NOTLARI

Bundan yaklaşık beş sene evvel Tanzanya’dan ayrılırken Tanzanya dostlarına bir şiirimi hediye bırakmış ve tekrar dönme ümitleriyle vedalaşmıştık. Şiirimde:

“Nasıl bırakır giderim bu garip diyarları,

Çokça ararım onlar gibi yarları,

Hasretle anarım o fakir kulları,

Unutulmaz asla böyle Afrika dostları,

Yine çağırır beni mahzun Afrika yolları”

diye sesleniyordum ki, Mevla o çağrıyı nasip etti. 25 gün süren uzun ve meşakkatli ama bir o kadar da bereketli Tanzanya seyahatim dün sona erdi. Issız ve mahzun Afrika yollarında pek çok şehir ve köylerde konaklaya konaklaya devam ettiğimiz seyahatte nice dostlar, nice garip kullar ve mekanlar, nice salihler, nice mescid ve medreseler ziyaret ettik. O garip kulların saf ve temiz gönüllerinden sızan masum ve mahzun hislerle dirildik, o salih kulların gönüllerinden fışkıran Allah aşkıyla feyizlendik, mescitlerden ve medreselerden yayılan ezan ve Kuran sedalarıyla coşup duygulandık, Tanzanya müslümanlarının fakirhanelerindeki azıklarını bizlerle canı gönülden paylaşmalarıyla ibretlendik ve mahrumiyetler içinde İslama yaptıkları zerre kadar riya bulaşmamış ihlaslı hizmetleri görüp hayran olduk.

Değerli kardeşlerim, bu yazımda Tanzanya seyahatime ilişkin paylaşımlarımı bulacaksınız. Özellikle ziyaret etmiş olduğum bazı hanım medreselerine ait seyahat notlarımı. Dodoma`da, Kasulu´da, Kigoma ve Uvinza`daki bazı medreselerle ilgili medrese sistemlerini, okuttukları dersleri ve içinde bulundukları koşulları, imkansızlıkları sizlerle paylaşmak isterim. İnşallah onları ilim yolunda teşvik ve destek adına birşeyler yapabiliriz.

Başkent Darüs- Selam’da uçaktan indikten sonra uzun ve bozuk yollara dayanıklı bir cip kiraladık, zira yolumuz bir hayli uzun, gideceğimiz yer Kigoma kasabası. Darüs- Selam’a yaklaşık 1500 km uzaklıkta, Afrika’nın en büyük gölü olan Tanganika gölü kıyısındaki son kasaba. Arabada ben, eşim, üç çocuğumuz ve yolları ve koşulları iyi bilen oldukça tecrübeli Kigoma’lı şoförümüz var. Yol belli bir yere kadar asfalt olmakla beraber çoğunlukla toprak ve dar, üstelik çukurlarla dolu. Yağmur yağan yerlerde çukurlar adeta birer küçük gölcük olmuş, kamyonlar, otobüsler çamura saplanıp kalmış. Zavallı insancıklar o ıssız yollarda koca araçları çamurdan kurtarmaya çalışıyorlar yarı bellerine kadar çamura bulanmış vaziyette. Hiçbir yardım aracı, trafik kontrolü yok. Koca bir kamyon yana devrilmiş ve kasasındaki sünger yataklar da yola saçılmış. Civar köylerin sakinleri çoluk çocuk heyecanla kazayı seyrederken bir kısım insan da harıl harıl kamyonu tekrar tekerleri üzerine kaldırabilmenin mücadelesi içindeler. Burada bir hayli beklemek zorundayız. Yol problemleri sebebiyle, aşırı sıcak hava, toz toprak ve benim sağlık durumumun elverişsizliği sebebiyle günde en fazla on saat arabayla ilerliyoruz ve bir kasabada konaklıyor, ertesi gün sabah namazını kılıp tekrar yola koyuluyoruz. Böylece dört günü buluyor bizim Kigoma’ya ulaşmamız.

Yol üzerinde ilk ziyaret ettiğimiz Medrese Dodoma’daki “Medreset-ül Hatice”. Medrese’nin Müdürü Zuhra hanım 65, 66 yaşlarında uzun boylu dinç, yere kadar uzun çarşafı içinde bir hayli heybetli görünüşlü bir hanım. Geleceğimizi önceden haber verdiğimiz için bizi günlerdir bekliyorlarmış, yolda karşıladılar. Derme çatma bir avludan geçip medrese olarak kullandıkları eve girdik. Tümü hanım olan talebeler avluda yere serilmiş hasırlar üzerinde ders ezberi yapıyorlardı. Allahu Teala’nın selamıyla selamlaşıp, hal hatır sorup biz evin içine geçtik. Bu ev hayır sahibi bir hanımın evi ve aynı zamanda ailesiyle beraber burada yaşıyor. Medrese için evinin avlusunu açmış. Beni birisi Yemenli diğeri Tanzanyalı olan iki hocalarıyla tanıştırdılar, dersler hakkında bilgi verdiler. Sabahtan öğleye kadar kadın talebeler, öğleden sonra da çocuk talebeler ders yapıyorlarmış. Kitap, defter, kalem, fotokopi vs. hiçbir ders aracı yok. Avlunun duvarında asılı uzunca bir kara tahtaya Arapça fiil çekimleri ve bir kaç dua yazılı, hepbir ağızdan okuyarak ezberliyorlar. Sarf, Emsile dersi yapıyorlar. Hediye ettiğimiz Kuran’ı Kerimlere ve başörtülere çok seviniyorlar, çok dua ediyorlar. Arabamızın bagajı Kuran kolileriyle dolu. Danimarka ve Türkiye’den toparlamış olduğumuz Kuran’ı Kerimleri yol üzerinde ziyaret ettiğimiz Cami ve medreselere dağıtarak ilerliyoruz. Yerli müslümanlar Kuran’ları görünce çok seviniyorlar, çok dualar ediyorlar. Medresenin müdürü ve hocaları ders kitabı ve Elif cüzü göndermemizi istediler. İnşallah bu taleplerini en kısa zamanda karşılayacağız. Türkçe Elif cüzü ve tecvid kitabı, bir namaz hocası ile bir de hac ve zekat rehberini Swahili diline çevirdik. Doğu Afrika’da konuşulan dil olan Swahili’ye çevrilen bu kitapların çok sayıda baskısı yapılacak. O zaman daha fazla gönderebileceğiz.

Medresedeki hanımlarla da sohbet ettik. Onların çalışkanlıklarına, ilim aşklarına hayran kaldım. Bu medreseyi hiçbir yerden yardım ve destek almadan devam ettiriyorlar. Kuruluş için gerekli resmi işlemlerini tamamlayıp önce “Dodoma Müslüman Hanımlar Vakfı” adında bir vakıf faaliyeti başlatmışlar. Daha sonra da 1999 da bu medresiyi “Medreset-ül Hatice” adı ile faaliyete koymuşlar. Hocalarını kendileri bulmuş, talebeleri toplamışlar. İçlerinden bir hanım evini açmış dersler için. Geçen sene devletten bir arazi temin etmişler ve şu anda oraya esas medrese binasını inşa etmeye çalışıyorlar. Bu arazi üzerinde İslami bir anaokulu inşaatına da başlamışlar. Kendim bizzat şahit oldum ki, o kızgın güneşin altında upuzun çarşafları içinde ve sırtlarında bazıları bebekleriyle taş ve toprak taşıyorlar, bir kısmı araziyi düzlüyor, bir kısmı temel kazıyor. Hayret ettim ne kadar güçlü kadınlar, erkek işi olan ağır işlerin altında kendi medreselerini inşa etmeye çalışıyorlar. Gerçekten Tanzanya’da kadınlar çok güçlü ve çalışkanlar. Medresedeki hanımlar diyorlar ki, haftanın iki günü ormandan odun getirip satıyorlar ve haftanın iki günü de başkalarının tarlasında çalışıyorlar kazandıkları parayı medrese inşası için biriktiriyorlar. Bunu söylerken zerre kadar bir riya yok seslerinde. Gözlerinde ise yorgunlukla birlikte bir ümit var.. İslam için, ilim için hizmet eden şu hanımlardaki gerçek ihlası görünce ben kendi adıma çok hayıflanıyorum. Oysa biz bir sohbete gitsek, azıcık bir külfete girsek veya Allah için bir şey yapsak veya dinimiz için azıcık bir zorluk çeksek onu hemen dillendirir, riya ile bezeriz. Sayısız imkanlar içinde ilimle uğraşmaktan, medreselere, mescitlere, sohbetlere koşmaktan yüksünür, dünya işleriyle meşgul olmakla vakit harcarız. Değil haftanın dört günü İslam için ırgatlık etmek, birkaç saat dahi çalışmak bize ağır gelir. Allahu Teala’nın dini için ihlasla çalışan bu fakir kulları görmek, insanda ibretli bakışlara vesile oluyor. Onlardan alacağımız çok dersler var aslında. Onların evlerinde bir öğünden fazla yemek yok ama onlar kendileri için değil, daha iyi koşullarda ilim almak, Kelamı İlahi’yi öğrenip öğretmek için çalışıyorlar. Mevla onların gücünü kuvvetini artırsın. İslama hizmet yolundaki gayretlerini zayi etmesin, ecirlerini ziyade eylesin.

Yol üzerinde küçük bir kasaba olan Kasulu kasabasına 30 km kala birkaç toprak evden oluşan küçük bir köy var. Eşim köyün imamını tanıyor ve hangi tarihte oradan geçeceğimizi önceden haber veriyor. Köyün müslüman hanım ve beyleri günlerce bizim gelmemizi bekliyorlarmış. Arabamızın geçeceği toprak yolun kenarında birkaç kişi bekliyor ve arada bir geçen arabalara biz olma ihtimaliyle koşuyorlarmış. Nihayet biz çok gecikmeli olarak köye yaklaştık ve yol kenarında bekleyen çarşaflı kadınlarla cüppeli ve sarıklı erkekleri görünce durduk. Bizimle görüşmek için günlerce ümitle bekleyenler, dünyanın öbür ucundan gelmiş müslüman kardeşleriyle buluşma, dayanışma, birbirlerine destek ümidiyle gözleri parlayan insanlar bunlardı. Eşim beylerle, ben de hanımlarla görüştüm. Hanımların medresesi olan “Medreset-ül Müminat”ı ziyaret ettim. Bu hanımlar ingilizce bilmiyorlar. Ben ise Swahili dilinde konuşulanları anlayabiliyorum ama çok iyi konuşamıyorum. Bu nedenle bazı karşılıklı konuşmalarımızı eşim tercüme ediyor, böylece daha iyi anlaşabiliyoruz. Hanımlar bana karşı çok muhabbet ve ilgi dolular. Aynı zamanda buralara kadar gelip kendilerini ziyaret etmemizden son derece mutlular, mutluluklarını nasıl ifade edeceklerini adeta bilemiyorlar. Beni karşılarken “Allahümme barik lena fiyha! Allahümme ruzuk lena cenaha!” şeklindeki duayı hepbir ağızdan makamlı bir şekilde sürekli tekrarlıyorlar. Bu karşılama ve dua çok hoşuma gitti, çok etkilendim. Ne kadar içten insanlar. İçlerinden biri “El Müslimin ihvanun” “müslümanlar kardeştir” diye seslendi. Ben beyaz, onlar siyah. Ben çok uzaklardan geldim onlara misafir oldum. Daha önce hiç görüşmedik, tanışmadık, akraba da değiliz ama İslam kardeşiyiz. Onlar İslam kardeşliğinin önemine çok inanıyorlar. Nasıl inanmasınlar ki, yüzyıllarca hıristiyan misyonerlerce ziyaret edilmiş köylerini çok uzaklardan gelen, beyaz ama misyoner olmayan bir müslüman hanımın ziyaretinin onlar için çok anlamlı olduğunu görebiliyorum. Yüreklerindeki muhabbet ve heyecanı çok iyi hissedebiliyorum. Ben de Rabbime hamdu senalar ediyorum ki, bu son derece meşakkatli yolculuğu böylesine ihlaslı, samimi, feyizli ve muhabbet dolu müslüman kardeşlerle bizi tanıştırmakla bereketlendirdi. Bizi onların saf ve içten dualarına muhatap kıldı.

“Medreset-ül Müminat”ın hanımlarının bizden medreseleri için ve zorluklarla devam ettirmeye çalıştıkları İslami anaokulları için yardım, destek talepleri, ayrıca çok büyük ümitleri var. Medresede doksan sekiz talebe okuyormuş. Bunların bir kısmı sabahtan öğlene kadar bir kısmı da öğleden akşama kadar ders yapıyorlarmış. Biz öğleden sonra saat 15’de oradaydık. Gerçekten içerisi çok kalabalık, ayak basacak yer yok. Hanımlar yere dipdibe sıralanmışlar. Bazılarının kucağında bebekleri var. Tamamı küçücük iki odadan oluşan medresede yine duvarda bir kara tahta asılı ve ders konusu orada yazılı. Talebeler oradan ezber yapıyorlar. Onlara Swahliye tercüme edilmiş olan Elif cüzlerinden, namaz hocasından, Kuranı Kerim ve anaokulu çocukları için de eğitici islami nitelikli oyuncak ve kitap göndermeye söz verdik.

Civar köylerin neredeyse çoğunluğu hıristiyan köyler. O köylerden geçerken misyonerlerin yaptırdığı kocaman kilise ve kiliseye ait okullar dikkatimi çekiyor. Ziyaret ettiğimiz Medreset-ül Müminat ise bu köyde İslamı muhafaza etmeye, ilim öğretmeye ve yeni yetişen küçücük köylü çocukları misyonerlerin eline düşmesin diye açtıkları İslami anaokulunda ilk iman eğitimini vermeye çalışıyorlar. Bu hanımlar da yine tıpkı Dodoma’dakiler gibi çok çalışkan, çok gayretliler. Medresenin ve anaokulunun maddi, manevi her türlü işini sırtlanmışlar. İnsan düşünmeden edemiyor bu köyün müslüman erkekleri ve bu hanımların kocaları neden bu gayretli ve ihlaslı hanımların yanında azıcık da olsa destek değiller? Zaten tarlalarda çalışanların, nehirden su çekenlerin, ormandan odun toplayanların, ev, mescid, okul inşasında çalışanların çoğunun kadınlar olduğunu görüp şaşmamak mümkün değil. Günlük hayatın meşakkatini kadınlar sırtlanmış, hayatı kadınlar idame ettiriyor. Şunu net görebiliyorum ki, onlarla bizim aramızda yani Batı toplumunun kadınları arasında çok farklar var. Bizler günden güne modernizmin etkisi altında dejenere oluyor, evlerimizin konforuna, süsümüze, giyim kuşamımıza düşkünleştikçe maneviyatımızdan çok şeyler kaybederken, onlar imkansızlıklar ve zorluklar içinde ihlas, riyasız kulluk, saffet ve gayret yolunda ilerliyorlar, Rablerine daha fazla yakınlaşıyorlar. Hiç şikayet edene ise rastlamadım.

Haımlar hediye olarak verdiğim başörtülere ve Kuranı Kerimlere çok sevinip bizlere çok dualar ediyorlar yine. Bir de bizim ziyaretimizin onlar için bereket olduğunu, misafirin çok bereketlere vesile olduğunu ifade ederek kasidelerle karışık, Esma-ül Hüsna’yı içeren uzunca bir duayı makamlı bir şekilde topluca yapıyorlar. Arada tekbirler ve salavatlar getiriliyor. Kokulu bir takım çakıl taşlarını küçük bir kabın içinde yakıyorlar ve güzel kokulu bir tütsü oluşuyor. Ayrılırken de Danimarka’daki ve Türkiye’deki müslüman hanımlara okumamı istedikleri bir mektup ile iletmemi istedikleri gönül dolusu selamlarını sunuyorlar. Ben de onların selamını siz kardeşlerime ve tüm dostlara iletiyorum.

Sevgili dostlar, şimdilik Tanzanyalı müslümanların selam ve duasıyla sağlıcakla kalın.

Asuman Kalufya

8.5.2011